Osmanlı’da Askerî Yapı Nedir? Hem Ciddi Hem Komik Bir Bakış
Hadi gelin, Osmanlı İmparatorluğu’na bir göz atalım. Tabii ki, tam anlamıyla Osmanlı’yı keşfe çıkmadan önce, karşımıza çıkan askerî yapıyı anlamamız gerek. Gerçekten de Osmanlı’daki askerî yapı nedir? Yani, bu kadar büyük bir imparatorluğun ordusu nasıl çalışıyordu, askerleri ne yapıyordu, daha da önemlisi, bu askerler hangi ruh haliyle savaşıyorlardı?
Bunu anlamanın en kolay yolu, biraz eğlenceli bir bakış açısı benimsemek. Hem ciddi hem komik olalım, çünkü Osmanlı İmparatorluğu’nun askerî yapısı gerçekten hem etkileyici hem de bazen insanı güldüren bir şey.
Osmanlı’da Askerî Yapı: Bir Nevi “Takım Ruhu”
Öncelikle şunu kabul edelim: Osmanlı’da asker olmak demek, aslında bir takımın parçası olmak demekti. Tabii bu takımda biraz “İşin ciddiyetini fazla takmayan” insanlar da vardı. Ama neyse ki, Osmanlı’nın askerî yapısındaki disiplin, genel olarak işlerin yolunda gitmesini sağlıyordu.
Mesela, Osmanlı’daki en meşhur askeri birimlerden biri olan Yeniçeri Ocağı var. Bu grup, biraz bizim arkadaş gruplarına benziyor, ama çok daha ciddi. Hani bir yerlerde toplanıp bir maç izlerken, o kadar gerginizdir ki, birinin “Köfte yedik de geliyorum” demesi bile neredeyse savaşa dönüşebilir. Yeniçeriler ise, adeta Osmanlı İmparatorluğu’nun “takım ruhu”nu temsil ediyorlardı. Her şey disiplinli, her şey hesaplıydı. Yeniçeri Ocağı’na giren, esasen bir askerden daha fazlasıydı.
Yeniçeri: “İşin ciddiyetini anlayan biriyim, değil mi?”
Ben: “Tabii, Yeniçeri oluyorsan, öyle hemen daldım savaşa deyip çıkmazsın.”
Yeniçeri: “Güzel. Kendi ordunun bir parçası olmak ciddi bir iş.”
Osmanlı’daki Hiyerarşi: Orada Bir “Kral” Vardı
Her devlette olduğu gibi, Osmanlı’da da bir hiyerarşi vardı. Sultan, her ne kadar zaman zaman taht oyunlarıyla uğraşsa da, ordusunun başıydı. Sonrasında da paşalar, beyler, kaptanlar derken, bir “merdiven” vardı. Yani, askerin bile bir “terfi” yolu vardı.
Birinci Kademe: Klasik asker. “Savaşçı olacaksın, ama önce biraz askerliğin gerektirdiği tüm gereksiz işleri halletmen gerek.”
İkinci Kademe: Kendisini biraz daha bilmiş hisseden subay. “Benim çok işim var, sen kalkıp temizlik yap, ben bir savaşta da ne kadar önemli olduğumu gösteririm.”
Üçüncü Kademe: “Ben paşayım, bir işe bakmam, ama hepinizin ne yaptığına göz kulak olurum.” Paşa tam olarak bu kadar ciddi, bir yandan da biraz soğuk bir tip. İki arada bir derede.
Ben: “Yani paşa olduktan sonra her şey çok kolay olur, değil mi?”
Arkadaşım: “Tabii, sadece herkesin seni beklediği bir noktada, çay içip bakıyorsun.”
Osmanlı Askerlerinin Takım Çalışması: Savaşın Şartları ve İhtiyaçlar
Ama mesele sadece hiyerarşi değil. Osmanlı ordusundaki askerî yapı, aslında gerçekten çok iyi organize edilmişti. Herkesin kendi işini biliyor olması, aynı takımda çalışan bir grup arkadaş gibi. Hatta, savaşın en sıcak anlarında bile, bir anlamda “birbirini savunma” ruhu vardı.
Mesela Osmanlı’nın “süvarileri” var ya, onlar da birer rock yıldızı gibiydiler. Yani, bir grup süvari ne kadar “büyüleyici” olursa, o kadar savaşı kazanıyorduk. Ama unutmayın, o dönemde süvarilerin de kendi başlarına olmaları gerekmiyordu. Süvari alayı, birlikte savaşan bir grup arkadaş gibiydi. Hani biz bir masa etrafında toplandığımızda, her birimiz kendi karakterimizle bir araya geliriz ya; Osmanlı’da da süvariler bir araya geldiğinde, öyle bir güç oluştururlardı ki, tam anlamıyla birbirlerini “savaş alanı dışında” da savunurlardı.
Ben: “Süvariler tam olarak ne yapıyordu peki? Herkesin yapacağı bir iş var mıydı?”
Arkadaşım: “Tabii! Süvari, sadece at süren değil, işin uzmanıydı. Mesela okçuluk da vardı, tam bir beceri işi.”
Sonuç: Osmanlı’da Askerî Yapı, Ciddi Ama Eğlenceli Bir Düzen
Sonuç olarak, Osmanlı’da askerî yapı ciddiydi, ama her şeyin bir eğlencesi de vardı. Çünkü Osmanlı’da işler hiçbir zaman sıkıcı değildi. Sürekli bir hareket, sürekli bir disiplin vardı, ama bir o kadar da insanlar birbirlerine güveniyor, yardımlaşıyorlardı.
Osmanlı’daki askerî yapı aslında, takım çalışmasının ne kadar önemli olduğunu gösteriyor. Herkesin bir görevi vardı, ama en önemlisi, her birinin diğerine güvenmesi gerekiyordu. Hiyerarşi vardı, disiplin vardı, ama aynı zamanda insan ilişkileri, dostluklar ve küçük eğlenceler de vardı. Bu yapının sayesinde, Osmanlı sadece büyük bir askeri güç değil, aynı zamanda sosyal ve kültürel bir yapıya da sahipti.
Tabii, bugün Osmanlı’daki askerî yapıyı ele alırken, biz de ister istemez geçmişin “ciddi” yapısını, bazen mizahi bir şekilde yorumluyoruz. Ama işin sonunda şunu söyleyebiliriz: Osmanlı’da askerî yapı, sadece savaşla ilgili değil; bir tür hayat disipliniydi.